25 Ağustos 2007 Cumartesi

Seray Severden Müthiş Açıklama Magazinden Besleniyor

Bu ne biçim başlık?" diyorsunuz değil mi? Evet şu anda bu başlıkla ne anlatmak istediğimi anlamadınız ama yazının sonuna kadar beklersiniz anlayacaksınız.

Geçen hafta yazımın sonunda "Haftaya size Stüdyo 4'teki Seray Sever'li "kahve atma" olayının perde arkasını anlatacağım" diye söz vermiştim. Bu nedenle bugün biraz kişisel konulara girip size magazin dünyasının perde arkası hakkında kısa ama yararlı bilgiler vereceğim.



Gelelim soruna…Bir doğaçlama skeçte "yüzüme kahve fırlatma" sahnesi nedeniyle sanki Seray Sever'le porno filmlerim piyasaya çıkmış gibi muamele görmeme… (Belki öyle olsa tepkiler daha olumlu bile olabilirdi değil mi?)

Oysa Seray Sever'le yaklaşık sekiz ay boyunca Cine-5'te "Başka Yerde Yok'u sundum ve kimse de o günlerde bu birlikteliğe bu kadar sert tepkiler göstermemişti. Okurlarımdan yine "Bırak şu nefretlik kadını" diyen cılız mesajlar gelmişti ama tepkiler hiç bu kadar sertleşmemişti. Çünkü Cine-5'te programın baskın karakteri bendim ve programın kontrolü bendeydi.

Cine-5 program koordinatörü Cengiz Semercioğlu Ekim 2005'te arayıp "Başka Yerde Yok " sunuculuğunu önerdiğinde bir süre "Seray Sever'le zor" diye direndiğimi anımsıyorum. Semercioğlu da "Format gereği format. Biri 'sarışın', biri 'zeki adam' olacak" diye beni ikna etmişti.

Seray Magazinden Besleniyor

"Başka Yerde Yok" başladı. Seray'ı tanıdıkça da ekran ön yüzünde algılandığı gibi "itici" biri olmadığını gördüm. Özünde gerçekten iyi bir insan, beyninde ne varsa da ağzında. Ancak sorunu magazin programlarından beslenmesi. Magazin programlarına malzeme verdiği sürece iş alabilmesi, yani "ünlü" yaşamını böyle sürdürebilmesi.

Sekiz ay boyunca Seray Sever'le program yaptım ama bilinçli bir şekilde asla magazin programlarına malzeme vermedim. Çok sayıda programa davet edilememize rağmen Seray Sever'le hiçbir magazin programına katılmadım.

"Başka Yerde Yok" bittiğinde de genel kanı çok iyi bir program sezonunun geçtiği yolundaydı. Televizyon zekasına güvendiğim Cengiz Semercioğlu "Tüm zamanların en İyi 'Başka Yerde Yok'u oldu" deyince havalarda girip, Seray Sever'le birlikte Star'da bir gece programı yapmak istedik.

Star'ın Genel Müdürü sevgili dostum Fatih Ediboğlu ile görüşmeler esnasında ne olduysa oldu ve programın içine Savaş Ay ve Şoray Uzun da girdi. "Eğer hata" diyorsanız burası zurnanın "zırt" dediği yerdir. Programın kontrolünün ben de olmadığı bir formada "evet" demek hataydı, kabul diyorum.

Ama Şafak Bakkalbaşıoğlu çok sevdiğim ve hep çalışmak istediğim bir yapımcı-yönetmendi. Fatih Ediboğlu rica edince Bakkalbaşıoğlu'da işin içinde olunca "hayır" diyemedim. Daha sonra Savaş Ay'ın sunuculuğunda Stüdyo 4 başladı. İki program sonra Şoray Uzun'un önerisiyle programı hareketlendirmek için doğaçlama skeçlere geçtik. Üç kişinin gerekli olduğu skeçlerde de bana rol düştü. Format ne gerektiriyorsa onu yapmaya başladım.

"Kahve atma" olayının yaşandığı programa çıkmadan önce "Birbir Gece" dizisinde olduğu gibi Şoray ve ben içki masasında aynı kadına aşık rolü oynamaya karar vermiştik. Ancak yaptığımız ön çalışmada bu skeçten bir komedi çıkaramadık. Bunun üzerine benim "eski kulağı kesik biri" rolünde Şoray'a kız tavlamayı öğreteceğim bir skeç yapmaya karar verdik.

O1.30 sularında skece sıra geldi. Şoray'la içki masasında sohbete başladık. Ona "eski kulağı kesik" rolünde kadınları tavlamak için önce iltifat etmesi, sonra burçlarını sorması, sonra da kahve falı bildiğini söylemesi gerektiğini anlattım. O da "hayır yapamam utanıyorum" dedi.

O sırada rolü gereği Seray Sever yanımızdan geçti. Ben de "oğlum bunlar götürülecek kadınlar, kolayca yaparsın, bak göstereyim" dedim. Sonra da Seray Sever'in yanına gidip rolümü yapmaya başladım. Daha önce anlaşmamız gereği Seray beni tersleyecek ve Şoray da gidip onu elde edecekti.

Seray gecenin birbuçuğunda, sahnenin verdiği elektirik içinde ve de bir yıldır birlikte program yapmanın getirdiği rahatlıkla terslemek için elindeki kahveyi yüzüme fırlattı. Dikkat edin kahveyi "prof" Ali Atıf Bir'e değil, kulağı kesik adama" fırlatıyor).



Kahve İyi Malzeme

Ondan önceki haftada bir boks skecinde ben Şoray'ın yüzüne bir kova suyu boca etmiştim. Doğaçlamanın getirdiği içgüdüsel sahne tepkileri yani.. O yüzden oyunuma devam ettim. (Takdir edersiniz ki skeç olmasa ne Seray Sever yüzüme kahve atmaya cesaret edebilirdi ne de eğer atsa oradan sağ çıkabilirdi!)

Şafak Bakkalbaşıoğlu o an yayını kesti. Daha sonra baktı ben oyunuma devam ediyorum, yayına girdi ve başarıyla skeci bitirdik…

Sonra da program bitti. Her zaman ki mutlu mesut evlerimize dağıldık. Ertesi gün öğlene doğru medyanın "magazin" bölümünde olay patladı! Seray Sever Ali Atıf Bir'in yüzüne kahve fırlatmıştı!

Nasıl olmuştu da gecenin birbuçuğunda gerçekleşen bir olayın görüntüleri magazin basınına daha o sabah ulaşmıştı değil mi? Yanıt basit.

Programın ratinglerini arttırmak için o bölüm Stüdyo 4 tarafından basına servis yapılmıştı. Yani bile bile programı konuşturmak için magazin basınına malzeme yaratılmıştı. İkinci hatam bu. "Basına programın bazı bölümlerinin servis edilmesi" birçok program için geçerli kendini konuşturma yolu. "Kahve atma skecinin" nasıl büyütüleceğini sezip basına görüntü verilmesini engelleseydim bugün bu yazıyı yazmadım.

"Kahve atma görüntüleri" magazin basınında patlayınca, programı tamamını izlemeyenler, Stüdyo 4'ün tamamının izlemeyenler, daha önce formatı bilmedikleri için olayı gerçek sanmış, hatta skeç olduğunu bilenler bile olayı gece programının atmosferinde değil de gündüz gündüz sadece kahve atma sahnesini izleyince aleyimde propaganda hareketlenmişti..

Buna düşmanların dört kollu yaylım ateşi de eklenince "malzeme krizimi" çözmek için önce dekanlık görevimi bıraktım, daha sonra da stüdyo 4'ü…"Bir dekana yakışıyor mu da" iyi malzemeydi çünkü..

Ve gördüğünüz gibi Mynet'te yazıyorum, haftanın dört günü Bugün'deyim, Mediathink adlı bir reklam sektör dergisinin yönetiyorum, yeni televizyon projeleri için de kendimi "nadas" a bırakmış bekliyorum.

Ama asıl işim üniversite hocalığı…Hala Bahçeşehir Ünivesitesi'tesinde yüksek lisans dahil haftada on saat derse giriyorum, danışmanlık yapıyorum, tez yönetiyorum. Ölene kadar asıl işim üniversite hocalığı olarak kalacak kimsenin şüphesi olmasın..

Beni besleyen tek şey var o da öğretmek ve öğretirken de öğrenmek. Medya'da yazmak, çizmek, program yapmak da beni besliyor ama uygulamacı yanım "hocalığıma" zarar verdiği anda herşeyi bırakır o gün kampusüme dönerim. Şekil 1-A'da görüldüğü gibi. Nokta.



Geçen Hafta'nın Anket Sonuçlarının Yorumu..

Sorumuz "Akbank Neo"reklamının Coca-Cola reklamına benzemesi Akbank Neo reklamının etkisini arttırır mı azaltır mı?" idi. Anket katılımcılarının % 40'ı benzerliğin reklamın etkisini zayıflatacağını, % 31'u arttıracağını, % 46'u ise azaltacağını düşünüyor. Arttıracağını söyleyenler kazandı. Bu olayda benzerlik Neo'nun daha kısa sürede öğrenilmesini sağladığı için Akbank'ın işini yarıyor. Baksanıza bu anket de bile Neo'yu tartışıyoruz.

Kritik Köşe Yorumu

Geçen hafta Kritik Köşe'de Hümeyra'nın oynadığı Linens reklamı vardı. Bu köşe hafta boyunca seçtiğim reklamı ilgili görüşlerinizi bana yazmanız için..Hafta başında da reklamı kısa ben yorumlayacağım. Bakalım görüşlerimiz uyuşuyor mu göreceğiz. Örneğin Hümeyra'lı Linens reklamı 1980'lerde Türkiye'de moda olan şarkılı türkülü reklamları anımsatıyor. Şarkı var, türkü var, ünlü var aam mesaj yok. Akılda kalıcı bir şey yok.

Hiç yorum yok: